24 Şubat 2012

Çocukların Eli Oyunda Kulağı Ebeveynde

     Hepimiz çocuklarımız için en iyisini istiyoruz.İstiyoruz fakat bunu davranışlarımızla gösterebiliyor muyuz ?

     Kızım 2 yaşını geçtiğinden beri akşam yemeklerin masada birlikte yenmesine gayret ediyorum.Çünkü çocuğa televizyon karşısında ne yediğini anlamadan ve kendi elini kolunu kullanmasına izin vermeden yemek yedirmek bana pek cazip gelmiyor.Fakat bazı anneler çocukları sırf yemek yesin diye bu yöntemle yedirmeye çalışıyorlar ki onlara da hak veriyorum.Birşeyle oyalanmadan yemek yemeyen çocuklar anneyide çaresiz bırakıp anneye her yolu denetiyorlar.Allah'tan kızımın yemek konusunda sorunu olmadı,kendimi şanslı hissediyorum.Yiyebileceğini yer ve yedikten sonra doydum der, bende hiç ısrar etmem.

     Dün akşam yine masamızda yemeğimizi yerken, eşimle gündüz işte neler yaptığımızdan bahsediyorduk.İşle ilgili bir konuda eşim sesini biraz yükseltince ilk tepki kızımdan geldi ''O ne dedi?'' Şaşırdım,afalladım ne diyeceğimi bilemedim.''Sana demedi annecim'' dedim.O küçücük kız karşımda devleşip sorusunu şu şekilde düzeltti ''O sana ne dedi?''.Cevap kaçınılmaz artık ''Baban işte yorulmuş telefonu çok çalmış '' dedim.Ben her zaman doğruyu onun anlayacağı şekilde söylemekten yanayım.Ama burda çok önemli bir konu var.Kızım birşeylerle oyalanıyor gibi gözüksede bizi dinliyormuş.Bu artık bizim konuşurken daha dikkatli olmamız gerektiğini gösteriyor.

     Çocukların rol modeli anne ve babalarıdır.Küçük yaşlardan itibaren anne ve babalarını taklit etmeye başlarlar.Bu sebeple nasıl konuştuğumuz,ne söylediğimiz,ses tonumuz,mimiklerimiz,anne babanın birbirine hitap tarzı,iletişimi çok önemli.Çocuklarımıza bişey anlatmanın yolu da aslında burdan geçiyor.Birşeyi çocuklarımıza kabul ettirmek istiyorsak önce bunu kendi davranışlarımızda göstermeliyiz.Yemeğe oturup telefonu elinden düşürmeyen bir babanın telefonla masaya gelen çocuğa ''bırak o telefonu'' demesi faydasız bir telkin olucaktır.Çünkü çocuklar söylenenden çok davranışı daha fazla algılarını almaktadır.Bunun yerine ''birlikte telefonu bırakıyoruz çünkü şimdi yemek zamanı'' demek sanırım kalıcı bir çözüm olucak.

     Bir atasözü bu konuya çok denk düşecek ;büyüklerimiz '' ne ekersen onu biçersin '' demişler.Evet doğru,biz nasıl davranıyorsak o da kendi hayatına bizim davranış biçimimizi alıyor ve o davranışı uyguluyor.Çocukta yaşadığını öğreniyor.Çocuklarımıza iyi örnek olmak bizim elimizde.Pozitif düşünce, olumlu davranış hepsi bu kadar ...

20 Şubat 2012

Evlilik Üzerine

   Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla karşılaşmanın heyecanıyla uzun bir sohbete daldık.Tabii ki evlilikten (eşleri çekiştirmediğimiz bir sohbet düşünülemez), çocuklarımızdan, ilişkilerden, neydik ne olduka kadar uzanan keyifli bir sohbetti.

   Konular benzer,ilişkiler benzer...Herkesin derdi ortak aslında herkes aynı şeyden şikayetçi ve herkes hep memnuniyetsiz.İstiyoruz ki hep karşı taraf değişsin ve bizi anlasın.''Sen düşüncesizsin,sen bencilsin,sen hatalısın,sen bunu böyle yaptığın için böyle oldu,sen beni anlamıyorsun...'' Hem suçlayıcı hem yargılayıcı hem de hata bende değil sende dercesine bir sürü cümle kuruyoruz.Oysa hepsi faydasız, bir kulaktan giriyor ötekinden çıkıyor.

   Aslında en önemlisi insanın değişimi kendinde yapabileceğini kabul etmesi.İşte o zaman hayatımızda birşeyler değişmeye başlar.Çünkü kimse kimseyi değiştiremez.

   Arkadaşımda eşinin davranışlarını beğenmediğinden ve bunun kendisini mutsuz ettiğinden ve değiştirmek istediğinden bahsetti.Bunu defalarca onunla konuştuğunu ama hala hiçbirşeyin değişmediğini herşeyin kötüye gittiğini kendine göre anlattı.Çok kez bu yanılgıya düştüğümü artık bu düşünceyi kafamdan attığımı söyledim bende.Başkasını değiştirmek nerdeyse imkansızdır.Peki ben ne mi yapıyorum?Kendimi değiştiriyorum bir olay karşısında sergilediğim tutum davranış herneyse tam tersi ya da farklı bir bakış açısıyla farklı bir davranış sergiliyorum.Bu durumda karşı tarafta beklemediği bir davranışı görünce klasik tavrından vazgeçip o da değişime uğruyor :) Zor ama etkili bir yöntem.

   İnsanın davranışlarından vazgeçmesi çok zordur.Zaman alır.Ama kararlı olmak kendinde değişimi yaratmak karşı tarafta da aynı etkiyi görmektir.

   Evlilik gerçekten göründüğü kadar toz pembe değil.İnsan kendi annesiyle bile fikir ayrılıklarına düşerken farklı bir insanla sevgi olsada çoğu zaman fikir ayrılığına düşebiliyor.Bu zamanlarda tartışmalarla,küslüklerle geçirilen anlar evliliği yaralıyabiliyor.Çocuk olduğunda ise durum daha da zor, öfke kontrolün maksimum derecede olmalı.Çünkü çocuk konuşmaları, tavırları senden herşeyi alıyor.Kendi hayatına kopyalıyor.Çocuk her zaman yaşadığını öğreniyor.Bu ağır sorumlulukta eşlerin fikir ayrılıklarını çözmede en etkili yolu birlikte bulmaları gerekiyor.Bu durumda da kimse kimsenin değişmesini beklemeden kendi sorumluluğunun  bilincine vararak önce değişimi kendinde başlatması gerekiyor.

   Bazılarına göre susmak en etkili yöntem ama kesinlikle katılmıyorum.Eşlerden biri sustuğunda, bir kere problem çözülmeden olduğu yerde kalıyor.Susan taraf öfkesini içine hapsettiği için başka bir olayda daha büyük bir patlama yaşanması olasılığına açık kapı bırakıyor.Sorun çözülmüyor, erteleniyor.Konu ne olursa olsun kesinlikle konuşulmalı ve çözüme ulaşılmalı.Konuşmaktan kastım dırdır etmek değil.Çünkü hepimizin düştüğü yanılgı; söylemek ile söylenmek arasındaki farkı kestirememek.Söylenmek dırdır etmek oluyor.Bir konuya çözüm odaklı yaklaşmadan sırf laf söylemek amaçlı karşı tarafı yaralamaya yönelik sarfedilen bir sürü söz.Ama söylemek; çözüme odaklı, iki taraf için de makul sonuçlar doğuran, söyledikten sonra uzatılmayan sözler.

   Hayatta herkes mutlu ve huzurlu olmak için yaşıyor.Seçtiğimiz insanlar hala bizim tanıdığımız sevdiğimiz insanlar.Evliliğin sorumluluğu,yeni hayat alışma süreci herkes de farklı tepkiler doğuruyor.Ama eşlerimizi evlilikten sonra kendimize rakip görmek yerine aynı yolda yürüdüğümüzü farkedersek bence hiçbir sorun kalmayacak.Hayat güzel ve yaşamaya değer, sorunlarımız elbette olucak ama çözmek bizim elimizde.Çözmek için  birkaç küçük fikirde benden, okuyan herkese mutlu,huzur dolu,anlayabildiği ve anlaşılabildiği uzun bir ömür diliyorum...









15 Şubat 2012

Çocuklarımızı Anlamak

  Çocukların dünyası gerçekten çok farklı ve çok özen gösterilmesi gereken bir konu.Yaşı kaç olursa olsun duygu ve düşünce dünyaları var.Hatta anne karnında herşeyi hissettikleri söylenir ve ilk andan itibaren bebeklerinizle konuşun denir.

 Çocukların dünyasına inmek biz yetişkinler için pek te kolay olmayan bir iştir.2,5 yaşında kızımla iletişimim her ne kadar benim gözümde iyi gibi görünse de bazı durumlarda nasıl tepki vereceğimi, ne cevap vereceğimi, nasıl yönlendirmem gerektiğini şaşırıyorum.Akşam 1 saat çizgi film izleme zamanımız var.Kendi halinde Keloğlan'ı izlerken yanına gittiğimde birden ''korktum ben'' dedi.Ne demem gerektiğini o an kestiremesemde ''neden korktun kızım '' çıktı ağzımdan.''Ordan korktum'' dedi.Çizgi filmde Keloğlan karanlık bir mağarada geziyor sanırım o da korkuyor ve hayaletlerden bahsediyordu.Hemen korkacak bişey yok hayalet diye bir şey yok kızım diyecektim ki bunun faydasız olacağını düşünerek ''Kapatalım mı'' dedim.Çocukta olsa saygı duymalıydım :) Ama hiç beklemediğim bir cevap aldım.''Hayır kapatma hayalet diye birşey yok'' dedi ve güldü.Yani güler misin ağlar mısın durumu.Çocukların gerçekten geniş bir hayal dünyası var.Korkuyu,endişeyi bunun gibi duygularını öğrenme çağları var.Yanlış olan tek şey yanlış yönlendirme olur.Korkutmakla korkuyu tanıtmak farklı.Örnek vermek gerekirse eğer çocuğumuz istemimiz dışında bir hareket yaptığında cezalandırmak için korkutma yöntemini seçersek elbette ki korku konusu çocuk için problem olur.Yanlış bir davranış biçimi olur.Sonrasında belkide çareyi psikologlarda aramak zorunda kalırız.Ama korku hayatımızda var ve birşeyler vesilesiyle çocuk bunu öğrenecek.Bundan konuşmamak korkuyu yok saymak çokta etkili olmayacaktır.Önemli olan karşı tepkilerimiz,cevaplarımız ve yönlendirmemiz.

 Sonuç olarak cocuğun anlaşıldığını bilmesi en önemli noktadır.Bunun için de çocuğumuza olabildiğince anlayışlı yaklaşmalı ve çocuğumuzun kendini güvende hissetmesini sağlamalıyız.Tüm bunlar içinde en etkili yöntem gözlem.Çocuğunu iyi gözlemleyen anne babanın çocuğun davranışı üzerinde mutlaka bir fikri olur.Böylece neden sonuç ilişkisi daha kolay kurulur ve çocuğa verilecek cevap bizim içinde kolaylaşır.Çocuklarımızın dünyasına yakın olmak isityorsak onları gözlemliyelim, ne düşündüklerini anlamayı çalışalım,anladığımız şeylere saygı duyalım ve en önemlisi onları anladığımızı ve yanlarında olduğumuzu onlara hissettirelim.

14 Şubat 2012

14 Şubat İçin Söyleyeceklerim Var

  14 Şubat Sevgililer Günü için söylenen onca söze ben de kendi adıma birşeyler yazmak istedim.Böyle günler kimine göre anlamlı, kimine göre anlamsız, kimine göre para tuzağı, kimine göre klişe ve bu liste böyle uzar gider.Herkes kendince haklı.Çünkü herkesin hayata bakışı ve öncelikleri farklıdır.Yaşadıkları hissettiklerine,hissettikleri düşüncelerine ve düşünceleri davranışlarına yön verir.
 
  Benim için aşk bu dünyada gerçekten ilk sıralarda yer alıyor.Çünkü herşey bir insanı sevmekle başlar.İnsan sevdiği zaman hayat toz pembe görünür derler ya hayır aslında tam olarak öyle değil.Anlatılmak istenen aşk halinde insana hiçbir şey zor gelmez,kendini acayip mutlu hissedersin, herşeyi yapabilirmişsin gibi gelir.İnsanın tarifsiz acıları olsa dahi sevdiğine yaslanmakla ondan duyacağı bir kaç sözle sanki herşey hafifler.İyi ve güzel olan herşey sevmekten gelir.Sevmek tarihle sınırlandırılır mı elbette hayır ama insan doğum gününü kutluyorsa ve sevdiğinle zaman geçirmek için bu da bir sebepse maddiyata dökmeden neden kutlamıyalım ki?Aksine birlikte geçirilecek bir zaman daha diyerek mutlu olmak elimizde.Sosyal paylaşım sitelerinde yazılan bazı çirkin sözlerle, bugüne dair ahkam kesenlerin kelimelerinde hep bir mutsuzluk var.Yalnızlığını çirkinleştiren insanların hayatlarında ki mutsuzluğu bu şekilde ifade etmesi gerçekten ürpertici.Her yalnız insan böyle değil elbette yalnızlık bazen güzeldir.Yalnızlık zaman zaman herkesin kaçtığı limandır.Ama kendi öfkesinde boğulanlar için yalnızlık ne yazık ki ürkütücü oluyor.

  Ben sevmeye başladığım günden itibaren her anı değerlendirmek için fırsat kolluyorum.Hayattaki mutlulukların anlara verilen değerden geçtiğini biliyorum.Sevene güne gerek yok hergün 14 Şubat  yalanını yutmuyorum.Bana göre bu bir kaçış yolu.Herkesin bir hayat akışı var ve günlük yapılacaklar,yetişilecekler derken bazı şeyler gözden kaçıyor.Bu sebeple 14 Şubat benim için fırsat ve ben fırsatları değerlendirmeyi seviyorum.Bakış açısını aşka çeviren herkese iyi dileklerimle...


11 Şubat 2012

Çalışan Anne Sendromu

   Çalışan anneler bilir, olduğunla olmak zorunda kaldığın bir yer vardır.Arada kalanların, araftakilerin aşina olduğu bir yer.İşte bu yerde tüm çalışan anneler hep aynı hisse kapılır.Hiç bir şeye yetişememe hiçbir yerde tam manasıyla olamama durumu ve sanırım bu çalışan anne sendromu.
  
   Ben okul hayatından sonrada çalışmayı seçenlerdenim.Bu durum beni kızım olana kadar rahatsız etmedi.Kendimi bir şeyi kaçırıyormuş gibi ya da zamanımdan çalınıyor gibi hissetmedim.Aksine çalışmak birşeyler üretmek,kendimden birşeyler katabilmek beni hep mutlu etti.Bana göre insanı hayatta iki şey mutlu eder;sevmek ve üretmek.Fakat kızımla hayatım yön değiştirdi.Şimdi hep birşeylere yetemiyorum hissi var.İşteyken neler kaçırıyorum,yaptığı her yeni şeye tanık olamıyorum ve büyüdüğünü kaçırıyormuşum gibi geliyor.Bu düşüncelerde bulunduğum yerde olmamamı sağlıyor.Ne işteyim ne evdeyim durumu.Bir de evin sorumluluğu, rutin işleri var,eve gidince yapılacaklar listesi ki bu liste uzar da uzar.Bu kısıtlı zaman içinde kızıma da kaliteli zaman ayırma adına oyun saatini de ekleyince kendime hiç zaman kalmadığını farkettim.Oysa herkesin kendiyle kalmaya ihtiyacı vardır.Böylece aklın hep bir yerlerde oluyor.
  
    Çocuk sahibi olunca ömür boyu vicdan rahatsızlığıyla karşı karşıya kalıyorsun.Onsuz bir yere gidince acaba neler yapıyor, yemeğini yedi mi, uykusunu uyudu mu, keşke gitmeseydim gibi bin türlü düşünce dolanıyor aklımda.Ya da yaptığım her davranışı sorguluyorum.Doğru mu davrandım, burda nasıl bir tepki vermeliydim, cevabım yeterli oldu mu, yeterince vakit geçiriyor muyum vb.Evde olsam farklı mı olurdu bilmiyorum çünkü evdeki anneler de eminim benzer hislerdedir.Evdesin ama belirli sorumlulukların var, yetişecek işler, günlük yapılacaklar ve ev kadını olmanın verdiği bir sürü sorumluluk.Bu yüzden çalışan anne kadar eminim çalışmayan annelerde aynı sendromu yaşıyordur.
  
   Anne olunca tüm dünya değişiyor.Her duyguyu bir arada hissediyorsun.Herşeye yetişmeye çalışırken hiçbir şeye yetişemiyorsun ama o minicik kalbiyle sana sarılan parçanı görünce herşeyi geride bırakabiliyorsun.Hayatta hiçbirşeyin mükemmelliği yok anneliğinde.En güzeli bunu kabullenmek ve şu gerçeği bilmek mutlu anne mutlu çocuk.Mutlu olmak insanın hayattan ne beklediğiyle doğru orantılı.Herkes bir seçim yapar ve seçimlerinin sonuçlarını yaşar.Ben çocukta yaparım kariyerde dedim ve seçimimin sonuçlarını çalışan anne sendromu ile yaşıyorum ama mutlu muyum evet mutluyum, öyleyse mutlu anne mutlu çocuk...
  

7 Şubat 2012

Bir Aşk...Bir Nefes...Bir Kızım...Bir Eşim...

Bir Aşk;
Ben hayatta aşka inananlardanım,bu sebeple ilk önce hayatıma aşkı çağırdım.Eşimle tanışmamızdan çok kısa süre sonra bir sen bir ben bir bebek hayalleri kurarken birden evli mutlu çocuklu olarak bulduk kendimizi.Anladım ki insan çağırdıklarını yaşıyor.Ben aşkı çağırdım ve eşim hayatıma geldi.Evlilik aşkı öldürür mü öldürmez mi bilemem ama ben hayatımdan memnunum.Eğer aşkı istersen yaşatmasını bilirsen küçük mutluluklara büyük anlamlar yüklersen hiçbir zaman biz olmaktan vazgeçmezsen seninle kalıyor.

Bir Nefes;
Aşktan sonra hayatımın dönüm noktası Eylül'ün doğumu oldu.Benim doğum hikayem biraz farklı.Çünkü benim kızım geliceği zamanı kendi seçti ve henüz 29 haftalıkken dünyaya merhaba dedi.Bazı anlar tarifsizdir sadece yaşanır o zamanlarda benim için öyle oldu.Hiçbir şey istemiyorsun prematüre bir bebeğin olunca sadece nefes alsın.Ama bebeğim öyle güçlüydü ki sımsıkı tutundu hayata.İşte bu yüzden o benim için nefes.


Bir Heyecan;
Bir aşk ve bir nefesten sonra şimdi de hayatımda yeni bir heyecan var.Yeni blogumla kalbimde ve zihnimde biriktirdiğim herşeyi paylaşmak istiyorum.Hayatıma anlam katan ne varsa, annelik yolunda öğrendiğim ve öğreneceğim tüm deneyimleri,ruhumda asılı kalan tüm zamanları, ne yaşadıysam paylaşmak istiyorum.Bu aşamada şimdiden nefesim kızıma ve canım eşime teşekkürü borç bilirim.Ve masal başlasın...